Çok sevilene geç kalmış bir ağıt

Neredeyse beş yıl olmuş. Zaman ne çabuk geçiyor. Daha dün bana yaptırdığın tahta arabaya binip, bahçende bir oraya bir buraya koşturuyordum. Tavukların benden ne çok çekti bilemezsin. Onları yakalamaya çalışmak çocukken senin köy evinde sıkıntılı saatlerimin tek tesellisiydi belki de. Yakaladıklarımı damdan atardım, acaba uçacaklar mı diye. Çocukluk hali işte. belki yükseklerde olmaya özenirdim ama kahrolası yerçekimine karşı çıkabilmek kimin haddineydi ki. Bunu o yaşlarda öğrendim. Kırdığım kiremitler için bana ne çok kızardın. O sert yüzünü, geri adım atmaz otoriter bakışlarını hiç unutamadım.

Sen benim çocukluğumun tek gerçek arkadaşıydın. Hiç göremediğim, dokunamadığım babamdın belki de. Senin kucağında şımarıklık yapmama hiç izin vermezdin ama. Hemen o kaşlarını çatar, bana "biraz ağır ol" der gibi bakardın. Yanında uyumama izin verir ama çok kıpraştığımda da "in aşağı" diye azarlardın beni. Kızardım sana çocukluk halimle. "Arkadaş, arkadaşa bunu yapar mı?" derdim.

Hatırlıyor musun? Hani sobalı odanın yanındaki odada, ipek böceği kurtçukları yetiştirirdik. Ben sana "bunlar ne işe yarayacak, benim yatağıma sermişsin bunları" dediğimde, bana, "onlar şeker olacak ümit" derdin. Bana "ümit", mısıra "misir" demen hiç aklımdan çıkmıyor.

Kurtçukları dut ağacı yaprağıyla beslerdik. zamanı gelip, Sen bursa'ya gittiğinde bana bi' poşet şeker getirirdin. Saatler geçmez olurdu sen gelene kadar. Şekerler geldiğinde, katır kutur yerdim onları. Hem de diğer güne bırakmamacasına. şekerleri, o zamandan beri çok seviyorum.


Köyde yaşam seninle güzeldi. Sensiz, hiçbir anlamı olmuyor bazı şeylerin. Kar gibi mesela. Bazen kar yağardı nadir de olsa. İlginç bir sevinçle dolardı içim. Tüm bahçemiz bembayaz olurdu. Dışarı adımımızı zor atardık. Çocukluk günlerimin en sevdiğim yirmi metrekare sobalı odasındaki pencereden dışarıyı seyrederdik. Ben sıkılırdım tabii. Benim sıkılmamam için oyunlar bulurdun. "Şu kuşlara bak" derdin, "nasıl da yem arayıp , duruyorlar" . Sonra büyükçe bir elek, uzunca bir ip ve ipe bağlı bir sopayla kapanımızı kurardık. Eleğin kapatacağı bölgeye buğdaylarımızı yerleştirir, pusuya yatardık. Kuşlar yeme geldiğinde ipi çeker, kuşları yakalardık. Serçeydi yakaladıklarımız. Küçüçük kuşlar, Masumiyetlerini görüp, hemen salıverirdik biraz sevdikten sonra. Artık, serçeler de eskisi kadar masum değil.

Çok nev-i şahsına münhasır bi adamdın. Alamet-i farikaların ne de çoktu. Köy evinin tüm duvarları haritalarınla doluydu. Türkiye'nin seksen ilini gezdiğini söyler, ballandıra ballandıra bu illerde yaşadığın maceraları anlatırdın. Seni dinlemek, sana sorular sormak, ne güzeldi. En sevdiğim oyun da , haritaya bakıp bulduğum bir ilçenin hangi ile ait olduğunu sana sormamdı. Hepsini istisnasız bilirdin. Şaşırırdım, inanamazdım. Seni yenilgiye uğratamayınca hileye başvurur, ilçeleri değil de nahiyeleri sormaya başlardım. Şöyle bir düşünür, ölçer, tartar, "bu ilçe olamaz, muhtemelen bucak olmalı" derdin. Ayakta alkışlamak isterdim. Evinin her yanı tarih kitaplarıyla gizliydi. bana, savaşları bir daha hiçbir tarih öğretmenimin anlatamayacağı kadar duru, berrak ve ayrıntılı anlattın. bunları bilmenden daha da garibi senin ilkokul mezunu 1927 doğumlu bir köylü olmandı. Farklılığın işte buradan geliyordu. sen, senin çevrende sana örnek olabilecek kimse olmaksızın bu güdüye sahiptin. Öğrenme isteğiyle yanıp tutuşuyordun.

Annem çalıştığı ve benimle ilgilenemediği için çocukluk hayatımın belki de en önemli anları yukarıda belirttiğim yirmi metrekare sobalı odada geçmişti. O odada senin hiçbir şeye değişemeyeceğin antika bir radyon ve tiktak öten bir duvar saatin vardı. O radyoda sadece bir kanal çalardı:TRT1. Sabahları türk sanat musikisi'yle uyanır. Ardından saat başı haberlerini dinlemeye koyulurduk. Sen, haber vakti geldiğinde kimseyi konuşturmazdın. konuşana sert tarafını göstermekten de hiç kaçınmazdın. Anneannemle susup, haberlerin bitmesini beklerdik. O zamanlar o trt'yi bu kadar yoğun bir şekilde haber dinletiyor diye hiç sevmezdim. Ama bir dur. Bir şey vardı sevdiğim. Haberlerden sonra saat 9.30 gibi çıkan bilgi yarışması. Seninle o bilgi yarışmasını iple çeker, sorularını cevaplayabildiğimizde hiç olmadığımız kadar mutlu olurduk. Bir gün hatırlarsan, yarışmaya katılabilmek için , zor da olsa telefonu düşürmüştük ama sen heyecanlanmış, güzel konuşamamış ve bu yüzden karşı tarafın telefonu kapattığını söylemiştin. O gün çok üzülmüştüm. En azından elli-yüz lira kazanırız diye hayal etmiştim. Bilgiye merakım o günlerde yeşerdi.

Her gün hayvan damına giderdik. senin bakmakla yükümlü olduğun iki güzel sığırın, bir kesilmesi için daha da semizlemesi beklenen boğan, bir de yeni doğmuş buzağın olurdu. Yani en azından genel popülasyon böyle olurdu. Ben hayvanlara gitmek istemezdim. Üstüme pislik bulaşır diye. Sen zorla götürürdün. Çok intizamlıydın, aynı zamanda da dakik. Küspeleri beş dakika bile geçirmeden zamanında ıslar, hayvan mısırlarını, kesilmiş ve hayvanın önüne konulacak şekilde hazır ederdin. Ağaçların altına düşen elmaları ziyan olmasınlar diye bana toplatır, hayvanların boğazında kalmasın diye de, dörde böldürürdün. Ben "bizi bile bu kadar düşünmüyor be" derdim. Bok küremek seninle eğlenceli oldu. Pislikleri hayatımızdan atabilmeyi sayende öğrendik.

Artık paralarımız hiç olmadığı kadar kırışık. Senin bana naylondan yaptığın para keselerimiz yok artık. Misafirlere vermek adına sakladığın ama benim bulup hepsini bitirdiğim çikolatalardaki tadı bulamıyorum. Kırkpınar güreşleri'ni ne çok severdik ama artık sevmiyorum. Karapürçek'teki at yarışlarına giderdik seninle. orada bana aldığın dondurmanın keyfini alamıyorum. Cuma ve bayram namazlarında, soğuk havalarda elektirikli sobanın yanına tüneyişimiz hiç aklımdan çıkmıyor. Namazlar diyorum, ne kadar güzellermiş seninle. bayramlar diyorum, ne kadar değerliymiş seninle. Hayatımda gördüğüm en büyük paraları hep sen verdin bana. Her gün yaptığın o acı kahvenin tadı hala dilimde. O kahveleri artık içemiyorum dede.

Hakkında konuşulmasını istemediğini bilirim ama sen uğruna romanlar yazılacak kadar değerli bir insandın.

ruhun şad olsun dede!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostlukların bitmesi üzerine

Hakikatin seyahatnamesi

İnsanlardan tiksinmeye başlamak üzerine