Bir Ankara tasviri

Eskişehir'den sonra ormanın bittiği yersin.Uçsuz bucaksız ovaların, kabak dağlarınla merhaba diyensin. Başkent olmanın ağırlığını sonuna kadar hissedensin. Değişik bir şehirsin sen Ankara. Zıtlıkları içinde doyasıya barındıran. Diyalektiğin vücut bulmuş şeklisin. Cenneti yaşattığın sokaklarında hiç acımadan cehennemi gösterirsin. Güneşi gösterir gibi yapar, kuru ayazını iliklerimize kadar hissettirirsin. Nemsiz havanla, lanet olsun dedirtir; yağmurlu günlerinde bir oh çektirirsin.

Sen Ankara, sen! Gençliğimin, en güzel zamanlarımın simgesisin. Aynı zamanda hayal kırıklıklarımın başkenti.  Mest oluşlarımın şehrisin. Mest oldukça kayboluşlarımın; kayboldukça, varoluşlarımın. Beni ben yapansın. Sokaklarında yürüdüğümde kendimi bulduğum, tipilerine meydan okuduğum, kafelerinde neşe dolduğum, bazen kavga ettiğim, bazen güldüğüm, kâh eğlenip, kâh doyasıya ağladığım, ağladıkça olgunlaştığım, olgunlaştıkça uzaklaştığım karmaşık bir şehirsin.

Çok düşündüğümde en güzel anlarımı rezil edensin. Düşünüp de gerçekleştiremediklerimin, görüp de dokunamadıklarımın, hissedip de doyasıya tadamadıklarının şehrisin. Her elde ettiğimin bedelini de aynı şekilde ödetensin.

Sevgiliyi doyasıya öpüşlerimin, sonuna kadar sevişmelerimin şehrisin. Kitabevine uğramayı hobi edindirensin. Eline bir kitap alıp, Konur'da bir kitap kafede insanları gözlemleyip, kahveyi yudumlamadaki zevki öğretensin.

Talatpaşa Bulvarı'ndaki sarhoş kavgası, Çiğdem'deki elitist, Çankaya'daki bürokrat, Gölbaşı'ndaki göl gezmesi, Kızılay'daki mendilci çocuk, Bahçeli'deki aykırı öğrenci, Ümitköy'deki tikky, Ulus'taki bitirim delikanlı, Tandoğan'daki miting, Dikmen'deki yokuş, Ayrcancı'daki Atakule, ODTÜ'deki anarşist, Gazi'deki reissin.

Dedim ya zıtlıklarınla güzelsin. Oldukça az olan mesire yerlerinde, piknik zevkini doruklara çıkaransın. Halı sahalarında gol attığım kadar kavga ettiğim bir şehirsin. İnsanlara güvenimin azaldığı, beni pesimist yapansın belki de. Ama sevgiliyi, sevgili; sevgiyi değerli kılan şehirsin. Beşevler'de Gazi önünde sevgili beklemeyi kıymetli; geri dönüşte, Ulus dolmuşu beklemeyi de kahredici kılansın.
Kalabalıklar içindeyken bile yalnızları oynadığım şehirsin. Tek başıma kaldığım evimde gelmeyen misafirimle kendi başınalığımın yolculuğuna çıkaransın.
Dikmen minibüs kuyruğundaki haykırışsın. Devrim Stadı'nda tribünlere oynamaksın. Hacettepe'deki şenlik, Ankara Hastanesi'nde ölene kadar sıra beklemeksin. Ankaragüçlü Gecekondulularla aynı otobüsü paylaşmak, "la bebe" deyişini iliklerine kadar hissetmeksin.


İlklerimin şehrisin. Elde ettiğimde şimdi ne oldu be? dediğim. Yanılgılarımın şehrisin. Yanılgıyı ve yenilgiyi kabul ettirensin. Bunu öğretensin. İnsanı büyütensin. Geçmişe bakıp, hüzünlendirensin. Sen, bizim için çok değerli bir şehirsin; ama ömürlük değil, seyirlik güzelsin. Belki de böyle özelsin. Teşekkürler Ankara.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostlukların bitmesi üzerine

Hakikatin seyahatnamesi

İnsanlardan tiksinmeye başlamak üzerine